
Morten Harket'ten bahsedince içimde bir şeyler kıpraştı. Sinsi bi' histi bu. Pat pat derinlerden vuruyordu. Duygusaldı, cinseldi, kuvvetliydi. Sonra aklıma geldi,
-ÇENE GERÇEĞİ-
Eskiden çene dedi mi akan sular dururdu. Kendime uygun bir çene gördü mü çenemden sular akardı. Demirel için şapka neyse benim için çene oydu. Sırf çene güzel diye olmadık ilişkilere giriyordum. Çenesi az köşeli ya, oluyordu. Algılarım saçılmıştı. 100 metre öteden çene tahlili yapabiliyordum. 300 metrekare içerisindeki çeneler benden sorulurdu. Kadın çeneleriyle ilgilenmiyordum. Güzel olsa bile şöyle bir bakıp geçiyordum. İşim gücüm erkek çeneleriyleydi. Genci yaşlısı farketmiyordu. Mesela dedemin çenesinin baya başarılı olduğunu hissettiğimde, korkmuştum. Acaba yavaş yavaş ucuz bir sapkın mı oluyordum. Nihayet hayatımın çenesiyle tanıştım. Seneler sürdü. Her an karşımdaydı, benimdi. Durumumu o da biliyordu haliyle. Üstelik çene gördü mü çene mi de tutamıyordum. Çene yüzünden çıkan kavgalar artmaya başlamıştı. Ne yazık ki diğer çenelerden kıskanıyordu beni. Hayatımın çenesi sensin diyordum, yok, anlamıyordu. Başka bir çeneye bakacak olsam hemen kavga çıkarıyordu. Hatta cezalandırıyordu beni, günlerce elletmiyordu.
Sonra sonra unuttum ben çeneyi.
Hangi Mânâda: Böylesine bir tutkuydu benimkisi, hâlâ tedavülde mi?
Freud'un mânâlaması: "Senin ağzın büyük maşallah lâkin çenen küçük. Rahatsızlığın ondan."
Fotoğrafa mânâ: En sevdiğim çenelerden Kevin Grivois. Bir zamanlar çenesi sayesinde baya bi' meşhur olmuştu. Aaaa evet biliyordum, diyeceksiniz.