12.3.09

Esmer

O kadar esmer ki, gözlerinin beyazı parlıyor. Ten rengi kızıla çalıyor. Uzun zaman güneşte kaldığı belli.
Kısa tırnakları, koyu parmaklarının üzerinde sırıtıyor. DNA'sı ötede kalıyor. Oturduğum yerden teninin kokusunu alabiliyorum.

Müzik dinlemesinin beni rahatsız edip etmeyeceğini soruyor. Kibarlanıyoruz. Nereden geldiğimi nelerle uğraştığımı soruyor. Kibarlık havuzuna düşmüş olmanın yarattığı çaresizlikle cevap verip, aynı fuzuli soruları ben de soruyorum. Hatırladığım tek şey Kara Harp Okulu'nda öğrenci olduğu. Harp Okulu hakkında hiç bir fikrim yok.

Kendinden beklenecek bir hareketle, kocaman kareli bir kağıt çıkarıyor ve kalemi takıyor eline. Bütün oyunu kaydedecek. Yani yaklaşık 300 hamleyi geçirecek kağıda. Başına ne gelise gelsin son hamleye kadar terketmeyeceğine eminim. Boynundan sarkan kablo kulaklarına ne götüyorsa onu duyuyor, sesini açıyor. Her şey hazır. Süreyi başlatıyor.

Kahve makinasını göstererek izin istiyorum. Beyaz olmama rağmen ilk hamleyi yaptığımı düşünüyorum. Geri döndüğümde komoku yapmış olacak. Ben hoshi'ye oynayacağım. Sonrasında 30 saniye kadar düşünüp, oyunun 3. hamlesini yapacak. Fuseki'yi geçip, hangi grupları öldürmem gerektiğine kadar vereceğim. O da hangi grupları sağlamlaştırması gerektiğine. Tam bir kaos olacak. Ama şimdi kaosun tavrını belirlemek lazım. Kahvenin erittiği plastik bardakla salondan ayrılıp, bahçeye çıkıyorum. O, komoku yapıyor. Saate, 15 saniye geç basacak kadar centilmen. Çimlere uzanıp sigaramı yakıyorum. Huzur geliyor... Tahtaya değmemiş tüm siyah taşları öldürmeyi planlıyorum.

Ankara, 17 Mart 2007