
Yıllardır, okul baskını diye bir olgu var hayatlarımızda. Okul baskını dendi mi, anlıyoruz ki manyağın biri elinde tüfekle okula tecavüz etmiştir. Gönül ilişkisi cinneti, alacak-verecek hesabı, siyasi şovenizm ya da insan faşizanlığı olmadan basmıştır. Usturupsuz dalmıştır okulun bahçesine ve duraksamadan taramaya başlamıştır. 10 küsür çocuğu ve en fazla 2 öğretmeni öldürmüştür. Bu hep böyledir.
Okul böyle basılır.
- Okul baskını olmuş arkadaş!
- Ha öyle mi yazık, delinin biri yapmıştır...
Her okulun basılması intiharla sonuçlanır. Okul baskıncıları işlerini bitirince intihar ederler. Kendileri de çocuktur bunların. Vay canavar dersiniz, vah deli dersiniz. Kim bilir neler yaşamış, ah ne de bozukmuş psikoloji-si dersiniz. İlla ki bi' şey dersiniz. En olmadı okurken/izlerken bi' 'cık cık cık' çıkar en Terminatör'ümüzde bile. Çok kısa, çok çok çok kısa bir anlığına da olsa bir hikaye uydurmaya çalışırız. Lakin üzerimizde bıraktığı etki, etkisidir. Okul baskını haberleri bizler için hep aynıdır. Cık cık cıktır.
Aslında biz, okul baskınlarını bir nevi insanlık hali olarak algılarız. Deli adamın haline insanlık hali der geçeriz her seferinde.
Bence böyle yaparız.
Ha bi' de, olmazsa olmazı vardır bu haberlerin kağıt üstünde...
Siyah beyaz bir fotoğraf, ekseriyetle yıllıktan. En çok da gözlerine bakarız, ne arıyorsak.
Hangi Manada: Lisede, Filistinli bir mülteci bizim okulu basmak zorunda kalmıştı. Sokakta kendisine adres soran polisten (!) korkup bizim okula kaçmıştı. Kendisi kapkara, gözleri kar beyazdı. Terli, şaşkın, tehlikeli ve ağlamaklıydı. Silahsız bir mülteciydi işte. İyi ki intihar etmemişti.